30 Ekim 2020. Saatler 14:50’yi gösteriyor, takvim yaprakları her sene bugünü ve saati “İzmir Depremi” adıyla hatırlatacaklar. Aklımızda tarihinin yer edeceği elim bir deprem hadisesi daha, yıkılan binalar, yitip giden canlar, arama kurtarma çabaları, enkaz yığınları, gözyaşları, umutlu bekleyişler, umudu terk edişler, çaresiz iç çekişler velhasıl kelam buruk gönüller.
Evet, üzülüyoruz hatta üzüntülerimizi dile getiriyoruz, (Hashtag) #geçmişolsunizmir yazdıktan sonra, instagram, Twitter, Facebook ve diğer sosyal medya ağlarında bir güzel paylaşımları yapıyoruz (yürekten yapılıyorsa takdir edilecek bir davranış). “Yanınızdayız ve acınızı paylaşıyoruz” pek bir maharetliyiz dert ortağı olmakta. Evet, üzülüyoruz belki bir gün, belki de bir kaç saat sürecek üzülme seanslarımız. Deprem üzüntüsünü dile getirdiğimiz paylaşımdan yarım saat sonra eğlence paylaşımlarına devam ediyoruz mesela. Depremden on dakika sonra gülerek devam ediyoruz hayata. Belki bazılarımızın üzüntü kotası yarım saattir belki de sadece duyarlılık seviyesi bir kaç saat için kalıcıdır insanoğlunda. Çoğu kişinin taklit yeteneği bir kaç saat ile sınırlıdır sanıyorum, en iyi ihtimalle hayat devam ediyor show devam etmeli deyip acı dolu sahnelere çabucak set çekiyoruz. Sahi paylaşılıyor mu acılar? Üzülüyor muyuz sahiden?
Evet, üzülüyoruz hatta acıyı paylaşıyoruz hatta yaralarımız derin, açılan yaraları sarmak için hep bir elden yardım kampanyaları düzenliyoruz yardım konvoyları art arda sıralanıyor. Yardım bu herkes katkı sağlamak ister. Acınızı paylaştık ta yardımı paylaşmasak olur mu? Elbette hatırı kalır. İhtiyacı olmadığı halde ihtiyaç sahipleri için gönderilen yardımlara el koyacak kadar paylaşımcıyız.
Evet, üzülüyoruz o kadar çok üzülüyoruz ki depremden hemen sonra karar komisyon mercileri kuruyoruz, fikirlerimizi paylaşıyoruz. Hep bir ağızdan bu depremden sonra bu yıkımlar neden olmuş diye düşünüyoruz. Ülkenin siyasi, kültürel, bilgisel, dinsel yapısı tek bir masada harala gürele bir münakaşaya başlıyor. Zeminin etüdü sağlam değildi diyenler, malzemelerden kısmışlar diyenlere. Yapı denetim yeterli değil diyenlerden, müteahhitleri suçlayanlara. Japonya’da 9 şiddetindeki deprem yıkmıyor diyenlerden, falanca parti şuurda iktidar diyenlere. Türkiye deprem kuşağında yer alıyor diyenlerden, fay hatlarını anlatanlara. Bir de işe dini boyut katıp zina yaptılar, namaz kılmadılar diyenler. İşte güzel yurdumun nadide insanları, fikir ayrılıkları fikir çatışmaları derken ortada paylaşılacak bir acıda kalmıyor zaten. Sahiden paylaşılıyor mu bu acılar? Göçük altında kalan bir depremzedenin düşündüğü ve hissettikleri ile uyuşuyor mu münakaşa edişlerimiz? Olmuşa çare yoksa yapılabilecekleri düşünmeli. Yapılabilecek her şeye hitaben, inandığınız tüm siyasi partiler adına sesleniyorum; “Hep birlikte, yürekten, kurtarma çalışmaları için çaba sarf edin. Konuştuğunuz tüm dillerden bir serzeniş sizlere, sizin dilinizi konuşmayana da yardım edin. İnandığınız tüm tanrılar aşkına sesleniyorum, dua edin. Kabul etmiş olduğunuz tüm değer yargıları adına bin bir minnetle sesleniyorum, el ele verin.”
Depremde vefat etmiş tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz. Yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar temenni ediyoruz. Bütün arama kurtarma ekiplerine ve gönüllü olarak arama kurtarma ekiplerinde hizmet etmekte olan vatandaşlarımıza kolaylıklar diliyoruz.